Evlilik, iki kişinin aile kurmak üzere kanunlar çerçevesinde bir araya gelmesi olarak tanımlanabilir.
İnsanın var oluşundan beri hemen her toplumda çoğunluğun benimsediği bir yaşam şekli olmuştur. İnsan hayatının normal bir dönemi olarak görülebilir.
Hemen herkesin yaşadığı bir tecrübe olmasına karşın, evlilikte mutlu olmanın kolay bir formülü henüz bulunamamıştır.
Evlilik genellikle ömür boyu sürmesi amaçlanan uzun süreli bir anlaşmadır. Hamilelik, düşük yapma, çocuk sahibi olma, ağır hastalıklar, hastanede yatırılma, bağımlılıklar, ekonomik sıkıntı, tatile çıkma, mesleki konumda değişiklik, taşınma, çocukların evlenmesi, yaşlıların bakımı, emeklilik bu uzun sürecin olası krizleridir. Aile ya da toplumdan kaynaklanan çatışmaların da evliliği etkilemesi mümkündür.
Evlilikte yaşanan sorunların çeşitli ruhsal ya da bedensel hastalıklara yol açması mümkündür. Bunun tam tersi, ruhsal ve bedensel hastalıkların evlilik sorunlarına yol açması da mümkündür. Sorunsuz evlilik mümkün olmayacağına göre, önemli olan sorunları uygun çözme yeteneğine sahip olmaktır.
Çözülemeyen sorunlar kişilerin işlevselliğini etkiliyor, bedensel ya da ruhsal hastalıkların ortaya çıkmasına ya da şiddetlenmesine neden oluyorsa, profesyonel yardım alma aşamasına gelinmiş demektir.
Evliliklerde sorun olması bireylerin kötü olduğu anlamına gelmez. Evlilik eşlerin "iyi" olması değil "anlaşabilmesi" üzerinde yürür. Anlaşmanın temeli sağlıklı iletişime dayanır. Çok çeşitli nedenlere bağlı olarak, kolay gibi görünen bu sağlıklı iletişimi gerçekleştirmek mümkün olmayabilir.
Evlilikte sorun çözmeyi yetisini zayıflatan psikiyatrik bozukluklar
Evlilik çatışmalarında psikiyatrik nedenler düşünüldüğünden çok daha fazla rol oynamaktadır ve fark edilmeleri de kolay değildir. Bu psikiyatrik bozukluklar şöyle sıralanabilir.
Obsesif-kompulsif kişilik: Mükemmeliyetçi, zor beğenen, önemsiz ayrıntılarla vakit kaybeden, düzene çok önem veren, kurallara aşırı bağlı, aşırı tutumlu, işleri başkasına bırakamayan kişilerdir. Genellikle her şeyin programlı olmasını isterler ve çok müdahale ederler.
Antisosyal kişilik: Şiddete yatkın, suç işleme eğilimi yüksek, cezalardan ders çıkarmayan, başkalarına karşı sorumluluk duygusu taşımayan, kolay öfkelenen kişilerdir. İsteklerini gerçekleştirmek için olmadık yöntemlere başvurabilmeleri başlangıçta olumlu algılanabilirse de, bir süre sonra genellikle sorun çıkar.
Sınır kişilikler: Gergin, aşırı yüceltme ya da yerin dibine sokma gibi uçlar arasında gidip gelen, dürtüleriyle hareket eden, sürekli boşluk hissi yaşayan, kontrolsüz öfke nöbetleri yaşayan, intihara eğilimli kişilerdir.
Çekingen kişilik: Utangaç, beğenilmeyeceğinden endişe duyan, sevildiklerinden emin olmadıkça ilişkiden kaçan kişilerdir. Gerektiği zaman olması gereken tartışmadan dahi kaçınırlar. İsteklerini, düşüncelerini ifade etmekten çekinirler. Toplumda sessiz ve pasiftirler. Aile içinde farklı olabilirler. Alıngan, hassas ve beklentilidirler. İfade etmedikleri beklentileri karşılanmadığında genellikle sinirlenerek ya da küserek tepki verirler.
Bağımlı kişilik: Kendi başlarına karar veremeyen, başkalarına bağımlı, destek bulamadıklarında tek başına bir işi başlayıp bitiremeyen, yakınlarını kaybetmekten aşırı endişe duyan, bağımlı olduklarının fikirlerine karşı çıkamayan kişilerdir.
Narsistler: Kendilerini üstün ve önemli gören, sınırsız başarı ve güç peşinde olan, çok beğenilmek isteyen, eleştiriye aşırı duyarlı, kendini beğenmiş tavırlar sergileyen kişilerdir.
Paranoid kişilik: Kuşkucudurlar, başka insanlara güvenmezler, sürekli haksızlığa uğradıklarını düşünürler. Söylenenlerden, davranışlardan anlamlar çıkardıkları için genellikle hep gergindirler. Aşırı kıskanç olabilirler.
Şizoid kişilik: Yakın ilişkilere girmek istemezler, yalnızlığı tercih ederler, başkalarının övgü ve eleştirilerine tepkisizdirler, arkadaşlık kuramazlar.
Histrionik kişilik: İlgi odağı olmadığı durumlardan rahatsız olan, sürekli övgü bekleyen, ilgi için fiziksel görünümü kullanan, gösterişi seven, yapmacık tavırları olan, kolay etkilenen kişilerdir.
Depresyon: İsteksizlik, mutsuzluk, benlik saygısında azalma gibi belirtileri vardır. Hayatı gerektiği kadar değerli bulunmamaları nedeniyle sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanabilirler.
Yaygın anksiyete bozukluğu: Günlük, olağan olaylar karşısında aşırı duygusal tepki verirler, tepkilerinin yanlış olduğunu fark etseler bile kontrolde güçlük çekerler.
Obsesif kompulsif bozukluk: Temizlik, düzen, kontrol takıntıları nedeniyle sorunlar ortaya çıkabilir.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu: Dağınıklık, hevesle başlanan işleri yarım bırakma, plan yapmakta zorluk, sonunu düşünmeden önemli kararlar verme, acelecilik gibi belirtileri vardır.
Bipolar bozukluklar: Mani ve depresyon dönemlerinin olduğu, süreğen bir ruhsal bozukluktur. Aşırı para harcama, çok konuşma, çabuk sinirlenme, riskli işlere ve ilişkilere girme gibi özellikleri yüzünden evlilik sorunlarına neden olabilir.
Şizofreni: Düşünce, duygulanım ve davranışlarda ciddi bozulmaların olduğu, önemli bir ruhsal bozukluktur. Yaşamın her alanında olduğu gibi evlilikte de ciddi sorunlara neden olabilir.
Madde kullanım bozuklukları: Alkol ve madde kullanım bozuklukları evlilik sorunlarına yol açabilir.
Delüzyonel bozukluklar: Genellikle ileri yaşlarda görülen bir ruhsal bozukluktur. Kıskançlık hezeyanları ile belirgin olan tipinde önemli evlilik sorunları ortaya çıkabilir.
Cinsel sorunlar: Cinsel istek, uyarılma, orgazm bozuklukları, sertleşme, erken boşalma, vajinusmus, ağrılı cinsel ilişki gibi sorunlardır.
Evlilikte temel sorun alanları
Nedenleri farklı olsa da, evlilik çatışmaları genellikle 6 konuda toplanmaktadır.
Evlilik sorunlarının seyri
Evlilikte sorunların birden başlaması çok seyrektir. Genelde uzun zamandan beri var olan, çözülmeden bırakılmış sorunların birikimi zamanla ciddi çatışmalara yol açar. Evliliği güçlü kılan, hiç sorun çıkmıyor olmasından çok, çıkan sorunları uygun bir şekilde çözebiliyor olmaktır.
Evlilik sorunlarında tedavi
Evlilik sorunlarının tek ve kolay bir çözümü henüz bulunamamıştır. Her parmak izinin farklı olması gibi, her ilişki de kendine özgüdür.
Çözümün toplumdan topluma, kültürden kültüre çok değişkenlik göstermesi konuyu daha karmaşık hale getirmektedir. Dolayısıyla, her evlilik sorunu kendine özgü özelliklere sahiptir ve özgül bir çözüm aranması gerekir.
Evlilik sorunları çıktığında kişiler sorunu kendi başlarına çözme eğilimindedirler. Bu yaklaşım bazen iyi sonuçlar verebilirse de, yanlış çözüm yollarının alışkanlık haline gelmesine de yol açabilir. Sorunu çözmediği açıkça belli olduğu halde, ısrarla aynı yöntemin uygulanmaya devam edilmesi sık karşılaşılan bir durumdur.
Çevredekilerin profesyonel yaklaşımları küçümseyen yüzeysel destek girişimleri de genellikle sorunu ertelemekten ve daha da karmaşık hale getirmekten başka işe yaramaz.
Evlilik sorunları genellikle çözümsüz aşamaya geldiğinde profesyonel destek arayışlarına başvurulmaktadır. Mümkün olduğunca erken başvurmak daha yararlı olabilir.
Profesyonel yardıma genellikle karşı tarafın ihtiyacı olduğu düşüncesiyle başvurulmaktadır. Başvuru iki tarafın isteğiyle olursa daha çok yarar sağlayacaktır ancak karşı tarafın istekli olmadığı durumlarda, onu zorlamak yerine tek başına başvurmak daha yararlı olabilir.
Terapistin getirdiği öneriler karşısında hayal kırıklıkları yaşanması sık karşılaşılan bir durumdur. “Biz bunu denedik” demek yerine, neler yapıldığı somut olarak ortaya konmalıdır. Yöntem aynı bile olsa, uygulama zamanı, uygulama süresi gibi konular yöntemin başarısız olmasına neden olmuş olabilir.
Evlilik sorunları yıllardır var olduğu halde, başvuru yapılınca genellikle hemen sonuç alma isteği ön plandadır. Acele etmek yerine, ortaklaşa karar verilen yaklaşımları uygulamaya ağırlık vermek ve sonuçların bir süre sonra ortaya çıkabileceğini kabullenmek daha doğru bir yaklaşımdır.
Evlilik sorunları olan eşler arasında iletişim sorunları sıklıkla görülür. İletişim bozuk olduğu için evlilik sorunlu olabilir ya da evlilik sorunları iletişimi bozmuş olabilir. Karşı tarafın sürekli eleştirilmesi, beklentilerin yüksek olması ya da ilişkinin düzelmeyeceği düşüncesiyle iletişimin kopmuş olması sık rastlanan çarpık iletişim şekilleridir. Kadınlar daha çok eleştirel iletişimi benimserken, erkekler daha çok iletişim kopukluğuna yönelmektedir. Sözel olmayan iletişim de önemlidir. Sağlıklı bir iletişim bazen ancak profesyonel çalışma ile sağlanabilir.
Evlilikte bireysel sınırlar kolayca karışabilir. Bireysel özgürlüklere saygı göstermek yerine, zamanın birlikte geçiriliyor olmasına önem verilmesi yanlıştır. Birlikte olmak uğruna bireysel gelişim çabalarının ihmal edilmesi bireylerin giderek körelmesine yol açar. Paylaşım, kişilerin bireysel gelişimlerini engellemeyecek şekilde düzenlenmelidir.
Evlilik sorunlarında gecikmeden psikiyatrik destek alınması, sorunun kaynağının nesnel ve objektif şekilde ortaya konması şansını yaratacaktır. Psikiyatrik muayenede sorunun psikiyatrik bir bozukluktan mı yoksa ilişkiden mi kaynaklandığı ortaya konabilirse, çözüm de daha kolay şekillenecektir.
Örnek olgular
Olgu 1: 37 yaşında, 10 yıllık evli, üniversite mezunu, çalışan kadın. Evlilik sorunları nedeniyle başvurdu. Ciddi bir rahatsızlık nedeniyle tedavi gören babasını mutlu edeceğini düşünerek, evlenmeye karar verdiğini ifade ediyor. Evlenmek için birçok yönden uygun bulduğu kişiyi babasının da beğenmesi sonucu evlilik tarihini öne çektiği anlaşılıyor. Evlilikte hep çatışmalar yaşadıklarını, defalarca daha fazla dayanamayacağını düşünüp eşini boşanmaya ikna ettiğini ancak boşanma girişiminde bulununca, boşanmış biri olarak yaşayamayacağından korkup yalvararak eşini vazgeçirdiğini, bu durumun birçok kez tekrarladığını belirtiyor. 15 seans kadar evlilik terapisi aldıklarını ancak durumlarında hiçbir ilerleme olmadığını, mutsuz, umutsuz, çaresiz ve kararsız olduğunu, yaşamdan bir beklentisinin kalmadığını, son çare olarak psikiyatriste başvurduğunu söylüyor. Psikiyatrik muayenede sonucunda, kişide anksiyete bozukluğu ve depresyon teşhis edildi. Evlilik konusundaki kararın kendisi tarafından verileceği ancak bu kararı düzelme sonrasına ertelemesinin uygun olacağı kanaati bildirildi. Tedavilere olumlu yanıt alındı, bir karar verdi, bir süre kararı doğrultusunda normal yaşamını sürdürdü, kararında değişme olmayınca kararını uygulamaya geçirdi. Sonraki iki yılda iş verimi arttı ve yoğun bir pişmanlık yaşamadı.
Olgu 2: 34 yaşında, evli, 1 çocuklu, çalışan kadın. Eş ve ailesi tarafından görüşmeye getirildi. Bir rahatsızlığı olmadığını, eşinden boşanmak istediği için tedaviye getirildiğini belirtiyor. Daha önce de benzer isteklerinin olduğunu ancak ailesinin baskısı sonucu bundan vazgeçtiğini, bu kez kesin karar verdiğini, hatta başka birine ilgi duyduğunu ancak bunu henüz ne ailesinin ne de ilgi duyduğu kişinin bildiğini, kendisine yardımcı olursam sevineceğini ifade ediyor. Aile ile yapılan görüşmede, daha önceki yıllarda da belirli dönemlerde boşanmak istediği, ancak geleneksel yapıları gereği bunu uygun görmedikleri, bu kez boşanma isteğinin yanında, aşırı sinir, günlerdir uyumama, sürekli sigara içme, işe gitmesine karşın, ev işlerini tamamen bırakma, çocuğuyla bile ilgilenmeme gibi belirtilerin de olduğu anlaşılıyor. Psikiyatrik muayene sonucunda duygudurum bozukluğu saptandı. Uygun tedavi sonrasında belirtiler düzeldi, boşanma isteğinde yumuşamalar oldu, hasta normal ev işlerini yerine getirmeye başladı. 6 ay sonra tedaviye kendi başına ara verince, benzer belirtiler tekrarladı. Tedaviyle düzelince boşanma isteği yeniden kayboldu
Olgu 3: 30’lu yaşlarda, 10 yıllık evli, 3 çocuklu, çalışan çift. Aile içi çatışmalar nedeniyle başvurdular. Kadın, aileye katkı sağlamak için ev hizmetlerinde çalışmaya başladığını, çalışmasına rağmen kendi evinin işlerini hiç aksatmadığı, eşinin akşamları ve tatil günleri kendisine vakit ayırmaması nedeniyle çatışmalar yaşandığını belirtiyor. Erkek, eşinin çalışmasının ve kısa sürede kendisinden çok kazanmaya başlamasının ailenin refah düzeyini artırmasından hoşnut olduğunu, ancak eşinin evde de sürekli temizlik yaptığını, tek tatil günü olan pazar günü bile erken saatlerde evi temizlemeye başladığını, eşinin bu aşırı temizlik düşkünlüğünün giderek arttığını ve bundan rahatsız olduğu için evde durmak istemediğini ifade ediyor. Kadında obsesif kompulsif bozukluk tanısı ile tedavi başlandı. Tedavi uyumu iyi oldu ve bir süre sonra temizlik takıntılarında azalma ortaya çıktı. 6 ay sonra aile içi çatışmaların çok azaldığı gözlendi.
Olgu 4: 35 yaşında, üniversite mezunu, çalışan kadın. Mutsuzluk, karamsarlık, intihar düşünceleri ile başvurdu. Küçük sorunlar yaşalar da, 9 yıllık mutlu bir evliliği olduğu, eşiyle en büyük çatışmalarının eşinin çocuk istememesinden kaynaklandığını belirtiyor. Bu konuyu defalarca konuşmalarına rağmen çözemediklerini, arkadaşlarının “hamile kalırsan nasıl olsa kabul eder” düşüncesine uyduğunu, 3 aylık hamile iken eşinin evi terk ettiğini, sonrasında yoğun mutsuzluk yaşadığını, düşük yaptığını ancak eşinin eve dönmediğini ve boşanma davası açtığını ifade ediyor.
Olgu 5: 30 yaşında kadın, 3 yıllık evli, üniversite mezunu, çalışıyor. Evlilik çatışmaları nedeniyle başvurdular. Evliliklerinde cinsel birliktelik olmadığından yakınıyorlar. Kadının çok hassas, endişeli, ailesine aşırı düşkün, erkeğin ise çekingen bir yapısı olduğu anlaşılıyor. Nadiren denedikleri cinsel ilişki girişimlerinde başarı sağlayamadıkları, son zamanlar da artık denemekten bile vazgeçtikleri belirtiliyor. Kadının kaygılı, erkeğin çekingen yapısına yönelik tedaviler başlatıldı. Düzenli takip sonrasında cinsel ilişki gerçekleşti, çocukları oldu, bunun dışındaki aile ve toplum ilişkilerinde de eskisine oranla olumlu gelişmeler gözlendi.