Hastanın normal bedensel belirtileri ve duyumları yanlış yorumlamasının bir sonucu olarak, ciddi bir hastalığı olduğu düşüncesiyle uğraşıp durmasıdır. Böyle bir hastalığa yakalanacağından korku duyması da bu kapsamda değerlendirilir. Bu düşünceler hastalarda belirgin sıkıntılara yol açar, kişilerarası ilişkileri bozar, toplumsal işlevleri aksatır ve mesleki alandaki başarıyı düşürür.
Hipokondriak hastalar henüz açığa çıkarılamamış ciddi bir hastalıklarının olduğuna inanırlar. Birçok doktor muayenesinde ve yapılan tetkiklerde korkulan hastalığa ilişkin bir bulgu görülmemiş olması hastaları tatmin etmez. Hipokondriak hastaların yaklaşık % 80'inde depresyon ya da anksiyete bozuklukları da görülmektedir.
Bazı durumlarda gelip geçici hastalık korkuları olması normaldir. Hastalık hastalığı tanısının konulabilmesi için, kişinin ciddi bir hastalık olduğuna ya da ciddi bir hastalığa yakalanacağına inanması ve bunun en az 6 ay sürmesi gerekmektedir.
Hastaların özgül bir hastalıkları bulunduğuna ilişkin inançları bu hastalıkların gerçek belirtileriyle pek uyumlu değildir. Normal bedensel duyumlar (hafif bir sızı, ağrı ya da rahatsızlık), olağan vücut işlevleri (kalp atımları, bağırsak hareketleri, peristaltik aktivite gibi) ya da çok küçük anormallikler (arada bir dışkıda mukus görülmesi, nazal akıntı, hafifçe büyümüş bir lenf nodu) üzerinde aşırı durulması ve her belirtinin özgül hastalıkla ilişkilendirilmesi hastalık hastalığının temel özelliğidir.
Kişi bu belirtileri ya da bulguları kuşkulandığı hastalığa bağlar ve bunların anlamı, gerçekliği ve nedenleri üzerinde durur. Hipokondriazisi olan kişiler hastalık hakkında okuduklarından, duyduklarından, birinin hastalandığını öğrenmekten, kendi vücutlarıyla ilgili gözlemlerden dehşete kapılabilirler. Korktuğu hastalıkla ilgili endişeleri çoğu zaman kişinin benlik algısının temel özelliği, toplumsal etkileşiminin başlıca konusu durumuna gelir ve yaşamındaki stres kaynaklarına gösterdiği bir tepki biçimini alır. Hastalar sıklıkla kalp, kanser, hepatit, AİDS gibi hastalıklardan şüphelenir ve verilen tüm güvencelere karşın bu fikirlerini değiştirmezler.
Hastalar yakınmalarını uzun uzun ve çok ayrıntılı bir biçimde sunarlar. Aceleci ve ısrarlı bir biçimde, hekimin ağzını açmasına izin vermeden, durmaksızın konuşarak yakınmalarını anlatırlar. Sıklıkla etkilenen yerlerini hekime göstererek, işlev bozukluğundan ne anladıklarını açıklayarak ya da başlıca ilgi odakları olan önemsiz yapısal bir lezyonu göstererek, sanki ezberden anlatıyormuş gibi sundukları belirtiler üzerinde özellikle dururlar. Bütün düşünceleri ve konuşmalarının içeriği bedensel yakınmaları üzerine odaklanmıştır. Yakınmalarının kendilerini nasıl etkilediği, başarısız çare bulma girişimleri üzerinde dururlar. Daha önce ilişki kurdukları hekimlerden ya da çok aşırı bir biçimde okudukları tıbbi kitap, dergi ya da gazete yazılarından edindikleri tıbbi terimleri ya da anlaşılmaz birtakım sözcükleri sık kullanırlar. Hipokondriak hastalar belirtilerden ötürü endişeli ve kaygılıdırlar. Birçok hasta doktor doktor gezmeyi, bir hastaneden diğerine gitmeyi bir yaşam biçimi haline getirmiştir. Bu hastalar zaman zaman hekimlerin tıbbi bilgisini sınayıcı bir tavır içine de girerler.
Hastaların önemli bir bölümünde kronik seyir vardır. Hipokondriazis genellikle dalgalı bir gidiş gösterir. Hastalık dönemleri aylar-yıllar sürebilir ve arada belirtilerin olmadığı uzun dönemler bulunabilir. Psikososyal stres kaynaklarıyla hipokondriak belirtilerin alevlenmesi arasında açık bir ilişki olabilir. Hastaların yarısı ya da üçte biri sonunda önemli ölçüde düzelir.
Gidişin iyi olacağının göstergeleri şunlardır;
1. Kişinin sosyoekonomik durumunun iyi olması,
2. Tedaviye yanıt veren anksiyete ya da depresyonunun bulunması,
3. Belirtilerin birden başlaması,
4. Herhangi bir kişilik bozukluğunun bulunmaması,
5. Hastanın belirtileriyle ilişkili tıbbi bir hastalığın bulunmaması.
Hipokondriak hastalar genellikle tedaviye dirençlidirler. Belirtileri onlarla tartışmak yararsızdır. Güven verilmelidir, rahatlatılmalıdır. Güven vermek için de;
10. Gerekli fizik muayene ve testler açıklanarak yapılmalıdır.
Hastada, anksiyete ya da depresyon gibi altta yatan, ilaca yanıt verecek bir bozukluk varsa hipokondriak semptomların yatıştırılmasında ilaçlardan da yararlanılabilir.
Örnek Olgu
57 yaşında, lise mezunu, evli, 3 çocuklu erkek, ticaretle uğraşıyor. Göğüste sıkışma hissi, ağrı, nefes darlığı, çarpıntı yakınmaları olduğunu ve bu durumun kalp hastalığından kaynaklandığını düşünüyor. Bu yakınmalarının yaklaşık 25 yıl önce başladığını, o zamandan beri birçok doktora başvurduğunu, değişik tetkik ve tedaviler uygulandığını ancak yakınmalarının geçmediğini ifade ediyor. Bir şeyin yok denmesine karşın, kalbinde bir rahatsızlık olduğuna ancak bu durumun doktorlarca tespit edilemediğine inandığını belirtiyor. Her gün sabah akşam ve her çarpıntısı ya da ağrısı olduğunda tansiyonunu ölçtürdüğünü, sürekli tuzsuz yediğini ve ayda birçok kez işine gidemediğini söylüyor. Hastalığının psikiyatrik olduğuna inanmadığı anlaşılıyor.
Yorum
Çok değişik doktorlarca muayene edilmiş olmasına ve tetkikler yapılmasına karşın hasta kalbinde bir rahatsızlık olduğuna inanmaktadır. Hiçbir veri olmamasına rağmen kalp hastası gibi diyet yapmakta ve günleri sıkıntı içerisinde geçmektedir. Psikiyatrik bir bozukluk olduğu halde, bu hasta 25 yıldır yüzlerce kez doktora gitmiş ama psikiyatriste yönlendirilmemiştir. Bu durum ne yazık ki çoğu hipokondrizis olgularının ortak kaderidir.
Aşağıdaki sorulara evet diye yanıt veriyorsanız, hastalık hastası olma olasılığı yüksektir.
Nisan 2014